Milano'yu seviyorum!
Herkese iyi keyifler...
Breradayim…
Ara sokaklarda yuruyorum, etrafimda kafeler, civil civil insanlar; kimisi akademideki ders arasini degerlendiriyor, kimisi is molasi vermis tek basina bi kafede grissinisiyle salatasini yiyor, kimisi ise vitrinlerin onunde yazin modasini dusunuyor…
Yuruyorum Milano'nun ara sokaklarinda, Brera'da, Corso Garibaldi’de…
Her koseden bir ses, her kafeden bi garson cikiyor ustunden beyaz onluguyle… Kosusturanlar, tamirattaki isciler, vitrinini yaza hazirlayanlar, bir yudumluk espressonun tadini cikaranlar, gazete sayfalari hizlica donerken bir yandan sepetli bisikletiyle tas yollardan ara sokaklardan gecen sik italyan kadinlari…
Beyazlamis saclariyla kirmizi dudaklariyla kucuk pancurlu evinden sokagini izleyenler… hayatin o guzel anini bin bir farkli cesitle degerlendiren bin bir farkli kultur…
Yuruyorum Via Madonnina’dan; her attigim adimda farkli bir kose, farkli bir donemecle karsilasiyor ve her donemece girmek icin sabirsizlaniyorum; her sokak arasinda farkli bir sanat eseri, eskilerden gunumuze her tip galeri; iclerinden 1800'lerin eserleri fiskiriyor…
Karnim gurulduryor, acikmaya basliyorum; bakiyorum donemeclerdeki kafelere hepsinin vitrininde tipik italyan pastalari, cookieleri carpiyor gozume; bilirsiniz o gumus katli tepsilere dizilmis adeta heykelmiscesine baktigimiz o italyan tatlilari… sanatin bir baska parcasi; vazgecilmez olani...
Gozum surekli bi fotograf makinesi gibi calisiyor, soldan saga yukardan asagi, insanlarin yuz ifadelerinden, pantalon kivrimlarina, kahveyi tutuslardan, dilencilerin bozuk para bardaklarina, gunesin parlakligindan, kuslarin yemlerine kadar,… kulaklarim da bir konserdeymisim gibi adeta; kus sesleriyle, tabak canak sesleri, bisikletlerin zil sesleri, baharin sayesinde acilan o yemyesil yapraklarin ruzgarla olan uyumu ve cikardigi o essiz huzurun sesi… Kilise caniyla birden canlanip arkasindan guvercinlerin sesleriyle tekrar daliyorum baharin huzuruna...
Hala yuruyorum ara sokaklarda; tramvaylar turuncu, yerler tas, sik sik giyinen is adamlari, tipik turuncu pantalonlu, deri ayakkabili italyan erkekleri, ellerinde eskimis bir deri is cantasi, ici bos gozuken ama aslinda 'cok dolu olan' o is cantalari, Uzak Dogu'lu turistler gozume carpiyor; hep gokyuzune, tepelere bakiyorlar… geziyorlar geziyorlar; Kiliseler, sergiler, Ronesansin derinliklerinde ucup gidiyorlar… yuzlerinde bir gulumseme, ellerinde kocaman Louis Vuitton torbalar geziyorlar dunyayi…cok sey biliyorlar, cok iyi gozlemliyorlar etrafi…
Iste bu guzel bahar gunu, gunesin pesimi birakmadigi, kuslarin sesleriyle birlikte bisikletime binip evimin yolunu aliyorum…
No comments:
Post a Comment